top of page
  • Yazarın fotoğrafıHale Acun Aydın

28 GÜNDE DAHA SADE BİR YAŞAM

Güncelleme tarihi: 13 Oca 2019

Geçen hafta instagramda bir duyuru yaptım. Dedim ki  The Minimalists’in 28 günlük bir programı var. Eğer Minimalizm/ Sadeleşme 101 dersi olsa bu 28 gün onun içeriğini oluştururdu. Ben de bunu sizin için çevirmek ve gün gün paylaşmak istedim. Kimi yerlerde biraz kendi yorumumu kattım kimi yerlerde işi biraz yerelleştirdim. Bu 28 günlük program kolay, zor bir çok önerinin olduğu bir nevi 28 günlük bir challenge.


Instagram'da gün gün beraberce ilerledik. Siteye geçince 4 haftayı toplu yayınlamak istedim.

Bu challenge'ın benim için ayrı önemi de eskiden daha sessiz sakin kendi halimdeyken bu challenge benim de sizinle daha çok iletişime geçmemi sağladı, bir dönüm noktası oldu. Bu yüzden çok mutluyum.



BİRİNCİ HAFTA

1. Gün: Eğer varış noktanız mutluluk ise tüketim bu noktaya giden yol değildir. İlk gün için öneri şu; materyal malzemelere bakmadan önce içimize odaklanmalıyız. Sadeleşmenin amacını anlamak istiyorsanız öncelikle şu soruya cevap vermelisiniz: Hayatım daha az eşya ile nasıl daha iyi olur? Bu soruyu sorarak nelerden vazgeçeceğinize odaklanmadan önce minimalizmin sizin için faydalarını anlayabilirsiniz. Sizin için nasıl bir faydası olduğunu öğrenmeniz önemli çünkü herkesin bu konuda kazancı farklı olacaktır. Ayrıca bu size ilk heyecandan sonra da devam etmenizi sağlayacak motivasyonu verecektir. Hayatım daha az eşya ile nasıl daha iyi olur? Bana faydaları nelerdir? Mali olarak mı daha iyi olurum? Sağlığım mı daha iyi olur? Ailemle daha mı çok vakit geçiririm? Daha kaliteli ilişkiler? Daha hoş bir ev? Daha az stres? Hayallerimin peşinden koşmak? Ya da başka ne olabilir?

Benim kendi adıma sadeleşmekten beklentim ferahlamaktı. Çok eşya, kalabalık (her türlüsü) beni çok bunaltıyordu. Benim niyetim buydu yani. Sadeleşerek ferahlamak, maddi manevi yüklerimden arınmak.


2. Gün: Sahip olduğunuz her şey ya bir amaca hizmet etmeli ya da yaşamanıza neşe katmalıdır. Belki eşyalarınızı azalttığınız belki de hayatınıza yenilerini kattığınız bir dönemdesiniz. Bu süreçte bir soru size yardımcı olacaktır: bu şey hayatıma değer katıyor mu? Eğer katmıyorsa o zaman ondan vazgeçmeye hazır olmalıyız. Bir şey dün hayatımıza değer kattıysa yarın da katacak anlamına gelmez. O yüzden bir alışkanlık olarak bu soruyu sormaya devam etmeliyiz. Hayatınıza değer vermediği halde tutunduğunuz şeyler neler? Onlardan vazgeçerek belki de ihtiyacı olan birilerinin kullanmasına vesile olabilirsiniz. Bazen devam edebilmek için bir şeylerden vazgeçebilmek gerekir.

İkinci gün herkes eşyalarını genel olarak değerlendirdi. Benim kendi adıma bana artık bir değer katmasa da kenarda tutup elimden çıkaramadığım şeyler arasında beden beden kıyafetler ve bazı mutfak eşyaları vardı.


3. Gün: Günlük hayatta kullanmadığınız eşyaları dolap ve çekmecelere kaldırarak daha sakin bir mutfağı deneyimleyin. Bir kere ihtiyacınız olmayan, kullanılmayan, gereksiz şeylerden kurtulduğunuzda ve blender gibi sürekli kullanmadığınız mutfak eşyalarını dolaplara kaldırdığınızda mutfağınızdaki dağınıklığı toparlamış olacaksınız böylece daha ferah ve hoş bir görüntü elde edeceksiniz. Mutfak tezgahlarınızı dağıtan şeyler neler? Onları kullanıyor musunuz? Kullanmıyorsanız ihtiyacı olan birilerine verebilir misiniz? Ara sıra kullandığınız şeyleri tezgahtan kaldırarak alan yaratın.

Sonraki gün hedefimiz mutfaktı. Mutfak tezgahlarını işgal eden şeyleri konuştuk, kimi için bu kocaman ekmek kutularıydı, kimi içinse bıçak setleri, koca mikserlerdi. Hevesle alınıp kullanılmayan fritözler de bu karmaşada yerini alıyordu.

Benim mutfaktaki sıkıntım ise dolaplarımın hali hazırda cok fazla tabakla dolu olması. Gerçek anlamda ya lazım olursa diye tuttuğum ekstra tabaklardan uzaklaşmam gerektiğinin bir hatırlatıcısı oldu.


4. Gün: Güne küçük bir zaferle başlayın: yatağınızı toplayın. Sabahın ilk saatlerinde yaşanan bir başarı günün geri kalanı için tutumunuzu belirler ve bu sayede daha verimli bir gün geçirmenize yol açar. Ayrıca akşam eve döndüğünüzde derli toplu huzurlu bir odayla karşılaşırsınız. Başarılı bir gün ilk galibiyetinizle başlar. Sizin başka ne başarılarınız günü şanslı geçirdiğinizi düşünmenize yardımcı oluyor?

Ben kendi adıma günün ilk zaferini düşününce oğlumu uyandırıp onunla bir 5 dk bile olsa vakit geçirmek olduğunu anladım. Ben işe gitmek için çok olmasa da erken kalkıyorum, oğullarımın da tam bir sabah kuşu olması buna yardımcı oluyor. Uyanmadığı zamanlarda onu uyandırmak biraz sabah keyfi yapmak benim için iyi bir güne başlamanın sırrı.


5. Gün :Sade bir sabah rutini oluşturun. Bir önceki önerideki gibi yatağınızı yaptıktan sonra, sonraki 1 saat için yapmaya odaklanmak istediğiniz 5 tane aktivite bulun. Belki 5’ine birden zaman ayıramayacağınızı bilin ama en azından 2’sini başarırsanız kendinizi başarmış sayın. Ertesi gün 2 farklı aktiviteye odaklanın. Zamanlar bu günlük ritüeller sizi gün içinde de daha verimli kılacak alışkanlıklara dönüşecekler. The Minimalists için bu 5 alışkanlık: meditasyon, esneme hareketleri, okuma, bir şeyler yazma ve egzersiz yapmak. Hepsinin üzerine de bir bardak kahve iyi gidiyor. Peki sizin oluşturmak istediğiniz yeni alışkanlıklar neler?

Sabah 5 tane aktivitenin hepsini yapabilsem benimki duş/ meditasyon / makyaj / kahvaltı /oğullarımla kısa bir oyun sıralamasında olurdu. Ama ancak duş ve oğluma vakit kalıyor, aslında sadece 45dk daha erken uyanmam bana diğerleri için de vakit ayıracak ama ben henüz o iradeyi gösteremiyorum.


6. Gün: Dolabınızdaki kıyafetleri azaltarak var olanların tadını daha iyi çıkarın. Bir minimalist ne giyer? Bir minimalist en sevdiği kıyafetlerini giyer: t-shirts, jeans, etekler, takımlar ya da giymekten mutlu oldukları herhangi bir şey. Siz de sahip olmaktan hoşlandığınız bir gardrop ister misiniz? O zaman sevmediğiniz, artık size uymayan, uzun süredir bir kez bile giymediğiniz kıyafetlerden kurtularak sadece sevdikleriniz için yer açın. Nasıl mı? 90/90 kuralını deneyin. Kıyafetlerinize tek tek bakın ve sorun, “Bunu geçtiğimiz 90 gün içinde hic giydim mi?”. Eğer cevap hayırsa, gelecek 90 gün içinde giyecek miyim? Buna da cevap hayırsa o zaman onunla vedalaşın. Herkesin zamanlaması farklı olabilir, bizce 90 olan sizce 120 gün de olabilir. Belki de 6 ay. Önemli olan ne kadarlık bir zaman dilimi belirlerseniz belirleyin kendinize dürüst olmanız. Eğer sahip olduğunuz şeyler sizin bir amacınıza hizmet etmiyorsa ya da size mutluluk getirmiyorsa o zaman daha anlamlı bir hayat sürmek ya da gardrobunuzdan mutlu olmak için yolunuza çıkıyorlar demektir. Dolabınıza bir bakın, giymekten hoşlanmasanız da hangi kıyafetlerinize tutunuyorsunuz?

Bence en elimizin titrediği şeylerden biri de kıyafetler, bunun için de daha önceki yazılarımdan bir diyagram paylaştım. 



Ama yeri gelmişken bence şu yazılara da göz atmakta fayda var:

Oda oda eşyalara göz atmak için buraya tıklayın.

Direkt gardroba yönelik tavsiyeler içinse buraya tıklayın.

Kapsül Gardıropla ilgili bir bir öneri de burda. Benim kendi sadeleşme hikayem için buraya tıklayın.


7. Gün: Lütfen odanızda televizyon varsa onu odanızdan çıkarın. Bizim için bir yatağın iki işlevi vardır ve bu işlevlerden hiçbiri gece yarısı tv şovlarının tekrarlarını izlemeyi içermez. Etrafınıza bir bakın : Hayatımız multitasking/ birçok şeyi bir anda yapabilme üzerine kurulu. Herkes hayatında verimliliği arttırmak adına iPhone’lar, iMac’ler vs’lere geziyor. Multitasking kültürümüze özgü bir şey. Ama şunu anlamalıyız ki, ne kadar birçok şeyi aynı anda yapsak da, bitmez tükenmez maillere anında dönsek de, tüm mesajlara, durum güncellemelerine baksak da hiçbir zaman her şeye yetişemeyiz. Çünkü her şeyi tamamlamaya niyetlendiğinizde karşınıza sonsuz uzunlukta bir yapılacaklar listesi çıkar. Günlük hayatımızda o kadar çok uyarıcıya maruz kalıyoruz ki sakinliği yaşayabileceğimiz anlarda özellikle de yatak odasında buna sahip çıkmalıyız. Yatak odanıza sahip çıkın. Eğer yatağınızda televizyon izlemeyi, mesajlaşmayı ya da internette dolaşmayı reddetseniz ne olurdu? Bütün bunları başka bir yerde başka bir zamanda yapamaz mısınız? Yatakta tüm bunların yerine başınızı yastığınıza koyduğunuzda ya uyuyacağınızı ya da sevdiğiniz kişiyle özel bir an paylaşacağınızı bilseniz? Tek seferde tek bir işe odaklanmanın bir rahatlığı vardır. Peki sizin odanızda televizyon var mı? Onsuz hayatınız nasıl olurdu?

İlk haftayı geride bırakırken sonraki günlerde bizi nelerin beklediğini, bu serinin hayatımızda küçük-büyük ne değişiklikler yaratacağını merakla bekliyorum.

 

İKİNCİ HAFTA


8. Gün: Tüm ev halkı için eşyalarla vedalaşmayı kolaylaştırın. dolaplardan ya da odalardan birine bir bağış kutusu koyun: Ailenize evde bunları koyacak yer olduğunda evdeki fazla eşyadan kurtulamanın ne kadar kolay olabileceğini gösterin. Zamanla siz de bir örnek teşkil ettiğinizde herkesin size yavaş yavaş katıldığını göreceksiniz. Sonrasında belli zamanlarda bu kullanılmayan eşyaları bağışlayacağınız beraberce geziler yapın. Sizce kullanılmayan eşyaları elden çıkarmanın daha kolay başka ne yolları olabilir?

İzleme Önerisi: Ben Minimalist Oldum Şimdi Ne Olacak (ailedekilerle Minimalizm)

9. Gün: Artık bi’ yavaşlayın: Etrafınıza bir bakın, herkes “meşgul”. Her zaman yaptığımızdan daha çoğunu yapıyoruz, her boşluğu daha çok işle dolduruyoruz. Özellikle şehirlerde sahne hep aynı: başlar aşağıda, yüzler parlayan ekranlarda kaybolmuş, teknoloji insanları zombiye çeviriyor.  Her şeyin değerinin verimlilikle, iş hızı, çıktılarla ölçüldüğü yoğun bir hayatta yaşıyoruz. Toplantılar, exceller, durum güncellemeleri, sosyal medya postları, trafik, konferans aramaları, sesli mesajlar… istilaya uğramış durumdayız. Hareket, hareket, hareket. Meşgul, meşgul, meşgul. Amerikalılar her zamankinden daha çok çalışıyor ama aslında daha az kazanıyor. Meşgul, yeni normalimiz haline geldi. İşyerlerinde eğer “meşgul” değilseniz; tembel, verimsiz hatta boşa yer işgal eden biri olarak düşünülebilirsiniz. Bizim içinse meşgul, bir lanet. Henry David Thoreau bir keresinde “Meşgul olmak yeterli değil. Soru şu: neyle meşgulüz?”. Bu soruya bir ekleme yapacak olursak derdik ki: “Meşgul olmak yeterli değil. Soru şu: neye odaklıyız?”. Meşgul olmakla bir şeye odaklanmak arasında çok büyük bir fark var. Birincisi yine verime bağlanıyor, bir şeylerle uğraşmak, hareket içinde olmak. Odaklanmak ise dikkat, farkındalık ve niyeti barındırıyor. Ne dersiniz? Bu haftasonu biraz yavaşlamayı deneyebilir miyiz?  

10. Gün: Tekrar kullan, Geri dönüştür, yerini değiştir: Kullanmadığın kıyafetleri, mobilyaları ve eşyaları çöpe atmak yerine onlara yeni bir ev bul. Fazla şeylerini bağışla. Eğer bir nesne hayatınıza artık bir değer sağlamıyorsa başka birinin hayatı için gerekli olabilir. Bir şeyin hayatınıza değer kattığını nasıl anlarsınız? Kendinize sorun: Bu eşya/ nesne bir amaca hizmet ediyor mu ya da bana neşe veriyor mu? Eğer cevabınız hayırsa o zaman ondan vazgeçebilirsiniz. Aslında ondan vazgeçerek bir şeye gereksiz şekilde tutunmak yerine başka insanların hayatına katkıda bulunabiliriz. Bir zamanlar bizim için değerli olan şeyler her zaman bu değerlerini korumayabilirler. Bu nedenle bu soruları sıklıkla sormak  ve zaman zaman değerini kaybeden şeylerden ayrılmak gereklidir. Eğer eşyalarınızı verecek bir yer arıyorsanız bağlı olduğunuz belediyeye başvurabilirsiniz.

Okuma önerisi: Upcycle nedir

11. Gün: Kağıt kalabalığından kurtulun ve eski fotoğraflarınız için bir “Fotoğraf Tarama Partisi” verin. Haftasonu arkadaşları eve çağırmak, dışardan yemek söylemek ve eski fotoğraflarla belgelerin üzerinden geçmek için harika bir zamandır. Eğer siz de çoğunluk gibiyseniz muhtemelen yıllardır el atmadığınız kutularda, dolaplarda bir çok fotoğraf ve belgeniz vardır. Sadece öylece dururlar ve bir günün gelmesini beklerler (“bir gün” oldukça tehlikeli bir kelime öbeğidir). Korkmayın, biz de hatırası olan ama saklı durdukları için hayatımıza bir değer katmayan fotoğraflara bazen takılırız. Onlarla uğraşmak göz korkutucu, yorucu ve uğraşmaya değmez gelir. Bu yüzden onları oldukları yerde öylece bırakırız. Derken bir gün haftasonundan gelen bir ilhamla bir #FotoğrafTaramaPartisi vermeye karar verdik. Önce yüksek çözünürlüklü hızlı çalışan bir tarayıcı (scanner) bulduk. Hem istersek  önemli fotoğrafları dijital bir çerçevede gösterebiliriz dedik hem de eve sel, yangın, soygun gibi bir şey olması halinde bu fotoğrafları dijital ortamda güvenlik altına almak istedik. Tabii ki hatıralar fiziki eşyalar arasında yer almaz ama güzel düzenlenmiş fotoğraflar fiziksel bir yük yaratmadan bu anıları sürekli olarak taze tutabilir. Sonrasında partiye biraz daha renk katmak için birkaç arkadaş çağırdık, yemek ve içecek söyledik ve hep beraber fotoğraflar arasında gezinirken favorilerimizi seçtik. Hepsini taradık ve güven altına aldık. Peki ya siz? Siz fotoğraflarınızı ya da eski karnelerinizi, kartlarınızı nerde tutuyorsunuz?  

12. Gün: Hesap vereceğiniz bir arkadaş seçerek dağınıklıktan kurtulmayı daha neşeli ve uzun vadeli hale getirin. Biliyoruz ki tek başına yapıldığında dolapları, baza altlarını, çekmeceleri temizlemek sıkıcılığı bir yana göz korkutucu olabilir. Ve aynı zamanda şunu da fark ettik daha basit bir hayatı kucaklamak yanınızda bir destek kişi olduğunda daha kolay ve zevkli. Kendinize bu konuda güncel bilgi vereceğiniz sizi takip eden bir partneri illa evden seçmek zorunda değilsiniz. Bir arkadaşınız, aile üyesi hatta işyerinden bir arkadaş bile olabilir. Sonra birlikte hayatınızdaki fazlalıklardan nasıl kurtulacağınıza dair bir plan yapın ve birbirinizi belli dönemlerde kontrol edin. Birbirinizle başarılarınızı ve tabii ki hatalarınızı paylaşın, birbirinize tavsiyelerde ve destekte bulunun. Şöyle bir düşünün, sadeleşme yolculuğunda size kim destek olabilir?

13. Gün: Eşyalarınızı düzenlemenin en kolay yolu, onların çoğundan kurtulmaktır. Artık düzenlemeyi sorunlu bir kelime olarak görmeye başlamalıyız. — bizi hayatlarımızı basitleştirmekten uzaklaştıran sinsi bir kelime. Aslına bakarsanız düzenlemek iyi planlanmış bir istifçilikten başka bir şey değildir. Ama biz gereksiz eşyalarımızı düzenlemeyi bıraktığımızda ve onlardan kurtulduğumuzda hayatımızda daha çok önem taşıyan şeylere odaklanabiliriz. Sağlımıza, ilişkilerimize, tutkularımızı takip etmeye vakit ayırabiliriz – ya da gidip kullanmadığımız eşyalala dolu o arka odayı tekrar düzenleyebiliriz. Karar bize bağlıdır. Bir kere fazla eşyalardan kurtulduğumuzda düzenli kalmak daha kolay olacaktır. Siz ne dersiniz? Daha az eşyanız olsa onları düzenlemek çok daha kolay olur muydu sizce de? İzleme Önerisi: Bir Sadeleşme Oyunu Oynayalım mı?


14. Gün: Eşyalarımızın fiyatları üzerlerindeki fiyat etiketinden çok daha ötededir. Artık herkesin evi eskiye göre daha geniş ve çok daha fazla eşya ile kaplı. Ortalama bir Amerikalı depolama giderlerine eğlenceden daha çok para ayırıyormuş. Evimizdeki eşyalar sadece paraya mal olmuyor, zaman ve dikkatimizi de tüketiyorlar. Eğer daha bilinçli şekilde alışveriş yapsaydınız sizce sizin mali durumunuz ve size kalan zamanınız daha farklı olur muydu?

 

ÜÇÜNCÜ HAFTA

Bu haftanın en zor görevi sanırım duygusal anlamı olan eşyalardan ayrılmaktı. 

Bu hafta bir de ilk defa somut olmayan bir konuya, teknolojiye de değindik. e-kitaplardan bahsettik bolca mesajlarda. Kindle'ı olanlar, e-kitaba karşı biraz daha mesafeli duranlarla konuştuk.  Biraz telefonlarımızı, bilgisayarlarımızı dosyalardan vs temizledik. 

Bir haftamız daha kaldı. Bakalım bizi daha ne maceralar bekliyor.


15. Gün: Ya lazım olursa eşyalarından 20/20 kuralı ile kurtulun. Sıklıkla eşyalara ya ihtiyacımız olursa diye düşünerek tutunuruz. Bilemediğimiz, şu an ihtimali bile olmayan farazi bir gelecek için onlardan vazgeçmeyiz. Bir tatile ya da yola çıkaren en uzak ihtimalleri düşünerek yanımıza çok fazla eşya alırız. Ama bu ya lazım olursa eşyalarına tutunmamalıyız. Bunlar da fazla eşyalar gibi sadece orda durup yer kaplar ve bizi ağırlaştırırlar. Ve çoğu zaman onlara hiç ihtiyacımız olmaz. Biz son zamanlarda ya lazım olursa türünden eşyalarımızın çoğunluğundan kurtulduk. 20/20 dediğimiz bir kuralımız var. Gerçekten ihtiyaç duyduğumuz bir şey 20 dolar / 75 TL altına temin edilebilir ve/veya maksimum 20 dk uzaklıktaki bir yerde bulunabilir. Şu ana kadar bu kural %100 işledi. Peki ya siz her tatilinizde neleri ya lazım olursa diye taşıyorsunuz ve hiç kullanmadan geri dönüyorsunuz?


16. Gün: Size artık neşe vermeyen ama duygusal anlamı olan eşyalardan kurtulmak. Duygusal anlamı olan eşyalardan ayrılmak genellikle en zorudur. Bu yüzden bu adımı atmaya hazır olduğunuzda şu 3 şeyi aklınızda tutun: 1. Hatıralarımız eşyalarımızın içinde değildir, onlar bizimledir. 2. Anısı olan ama kullanmadığımız eşyalardan ayrılmak onlara yeni gerçekten ihtiyaç duyacak insanların ihtiyacını karşılayacak ve eşyalara yeni bir amaç verecektir. 3. Duygusal anlamı olan eşyaların hepsinden vazgeçmiyoruz, artık bakmadığımız, kullanmadığımız bize neşe vermediklerimizden vaçgeciyoruz ve elimizde bizim için anlamı büyük olan küçük bir kısım kalıyor. Onların değerini daha iyi biliyoruz böylece. Peki ya siz anı değeri olan eşyalarınızla ilgili ne yapıyorsunuz? Hem elinizden çıkaramayıp hem de sizi ağırlaştıran neler var? Peki bunlar bağışlanınca birilerine yarayabilecek eşyalar mı?


17. Gün: Dağınıklıktan uzak bir araç bizim odağımızı yolda tutar.: Evet bugün konumuz arabalar. Evlerimiz gibi araçlarımızdaki dağınıklık da içimizin bir yansımasıdır: zihinsel dağınıklık, duygusal dağınıklık. İçi karmakarışık bir araba kaotik bir hayatın dışa vurumu olabilir. Gereksiz olan ne varsa ondan kurtularak ve sadece temel eşyaları (çocuk koltuğu, ruhsat vs) yolda da dağınıklığa takılmadan yoldan daha çok keyif alabiliriz.  Şimdi size bir öneri. Arabanız varsa bu haftasonu arabanızda ne varsa dışarı çıkarın. Ve sadece ihtiyaç duyduğunuz bir şey varsa onu geri koyun. Aynı evinizde bir odada yapılması hep önerildiği gibi. Sizce bu sizi nasıl hissettirirdi? Aracınızın kalabalık olması sizi rahatsız ediyor mu?


18. Gün: Teknolojiyi biraz daha bilinçli kullanalım, bir rahatlatıcı olarak değil de bir araç olarak:  Kullandığımız araçlar kullananın niyetine göre iyi ya da kötüdür. Bir elektrikli testere arka bahçedeki yıkılma tehlikesi olan çürüyen bir ağacı kesebilir, Ya da aynı elektrikli testere birine zarar vermek için de kullanılabilir. Aynısı teknoloji için de geçerlidir. Twitter, Pinterest veya Google’ı hayatlarımızı zenginleştirmek için de kullanabiliriz. Ya da sosyal medya Bermuda Üçgeni’nde takılıp ekranın parlaklığında kaybolana kadar saatler geçirebiliriz. Telefonlarımızı muhteşem manzaraların fotoğraflarını çekmek, sevdiklerimize mesaj yollamak, bir parkın adresine bakmak ya da arama yapmak için kullanabiliriz. Ya da aynı telefonu durmadan mail kontrol etmek, bitmek bilmeyen durum güncellemeleri arasında gezinmek, sürekli anlamsız selfiler çekmek ya da etrafımıza odaklanmamızı engelleyecek buna benzer birçok şey için de kullanabiliriz. Uzun lafın kısası elektrikli testerelerimizi ve teknolojiyi nasıl kullancağımız bize kalmış. Araçlarımız sadece birer araç ve onları nasıl kullanacağımız konusunda sorular sormak bizim görevimiz. Eğer doğru kullanırsak bu araçlarla gerçekten dünyayı değiştirebiliriz. Ya da büyük zarar da verebiliriz. Peki siz elinizin altındaki teknolojiyi daha iyi kullanmak için neyi değiştirebilirsiniz?


19. Gün :Dijital dağınıklık, fiziki dağınıklıktan farklıdır: Dünküteknoloji önerisinden sonra dijital dağınıklığın ne olduğuna ve fiziki dağınıklıktan biraz daha az zorluk yaratan bir şey olduğunu hatırlamakta fayda var. Örneğin hiç onlarca kitabı bir uçak merdiveninde yukarı doğru taşımayı denediniz mi? Ya da bir düzine fotoğraf albümünü? Belki bir kütüphane dolusu DVD’yi? Eğer birine benzer bir şey yaptıysanız bile bunları dijital ortamda taşımanın ne kadar kolay olabileceğini bilir ya da tahmin edersiniz. Ama buna rağmen dijital kalabalık yine de sorun yaratabilir. Fiziki dağınıklığın aksine dijital dağınıklıktan tamamen kurtulamayabilirsiniz. Bu yüzden onu en rahat aradığınızı bulabileceğiniz şekilde düzenleyebilirsiniz. Mesela bilgisayarlarınızda, telefon ya da tabletinizde hatta kitap okuma cihazınızda bazı şeyleri değiştirebilirsiniz. İşte bir öneri: ayda bir kez bilgisayarınızdaki dosyaları düzenleyin, telefonunuzdaki gereksiz fotoğrafları silin (whatsapp’da bir ayar değişikliği ile ordan gelen fotoğrafların otomatik kaydedilmesini engelleyebilirsiniz), 1 aydan fazla süredir kullanmadığınız dosyaları arşivleyin ve bu arşivin bir back-up’ını alın. Sizin bu cihazları daha organize kullanmak için önerileriniz var mı?

İzleme Önerisi: Dijital Detoks


20. Gün: Bir eşyanın keyfini çıkarmak için ona sahip olmak zorunda değiliz:  Bir çoğumuzun kendimize ait bir basketbol sahası, bowling salonu ya da yüzme havuzu yoktur. Ancak çeşitli işletmeler ve tesisler sayesinde buralarda yapabileceğimiz aktiviteler için bir alana sahibizdir. Hatta artık günümüzde erişim sahiplikten çok çok daha önemli. Paylaşım ekonomisinin artmasıyla (Uber, Airbnb, Freecycle) artık büyüklerimizden çok daha farklı bir dünyada yaşıyoruz. Bir klikle yapılmış herhangi bir şarkıya, basılmış herhangi sayfaya ya da bugüne kadar vizyona girmiş bir filme ulaşmamız mümkün. Peki sizin nelere erişiminiz var? Paylaşım ekonomisinden hiç yararlandınız mı? Ya da bir e-kitaba şans tanıdınız mı?


21. Gün: Temiz bir masa, sakin bir iş ortamının temelidir: Kendimize çoklukla daha verimli olmak için ne kadar çok ofis ekipmanına ihtiyaç duyduğumuz hakkında yalan söyleriz. Ve sonuç olarak biriktirdiğimiz sonu gelmeyen kağıtların yanı sıra masalarımızı dosyalar, zımbalar, post-itler, ataçlar, kalemler, highlighterlar, takvimler ve daha bir çok ofis eşyasıyla dağıtırız. Bunların hepsi dağınık ve stres yaratıcı bir iş alanı yaratır. Peki gereksiz olan her şeyden kurtulsak nasıl olurdu? Bir deneme olarak neden şuna bir şans vermiyorsunuz? Masanızdaki her şeyi kaldırın (ya bir kutuya koyun ya da gözünüzün önünden kaldırın; sonraki günlerde gerçekten ihtiyaç duyduğunuz şeyleri tek tek kutudan veya çekmecenizden alıp kullanın. Bunları masanıza geri koyun. Bir hafta sonunda kullanmadığınız diğer her şeyle vedalaşın. Bu eviniz için yapabileceğimiz #TaşınmaPartisi nin ofisiniz için bir minyatürü gibidir. Daha az eşya ile sakin, derli toplu ve odaklanmış olmanız çok daha kolaydır. Denemeye var mısınız? 

 

DÖRDÜNCÜ HAFTA

22. Gün: İndirimlerden Kaçının:  Son zamanlarda bir kot pantolon almam gerekti. Ve tam ücretini ödedim. Daha önce aldığım kot pantolon 2 yılın sonunda tepe tepe kullanıldıktan sonra artık tamir edilemez haldeydi. Anlayacağınız, ben mümkün olan her zamanda indirimlerden kaçınıyor ve tam fiyatını ödemeyi tercih ediyorum. Normalde çok para harcamam ama alışveriş yaparken daha kalite odaklı hareket ederim. Amacım marka giyinmek değil, bana uzun süre hizmet edecek, üzerimde/evimde iyi görünecek sağlam eşyalar almak istiyorum. Paramı sorumlu harcarım. Ve yüksek fiyatlı olsa da kalite olarak bunun hakkını veren kıyafetler uzun vadede daha az paraya mal olurlar. Ama indirimlerden kaçınma nedenim kalite-para ilişkisinden dolayı değil. Daha çok benim satın alma dürtülerim ile ilgili. Aldığım şeyin tam ücretini ödemek istiyorum çünkü o zaman aldığım şeyi daha çok sorguluyorum. Almak istediğim bir şey olduğunda onu almadan önce birkaç kez daha düşünüyor ve almam için gereken parayı bütçemde ayarlıyorum. Ve tabii ki bu yeni eşyanın hayatıma gerçekten bir değer katıp katmayacağına da bakıyorum. Ama indirim fiyatı demek anlık bir fiyat ve alım demektir. Çok uzun zaman ben de bu hataya düştüm. “Hemen al!” , “Kısa zaman için!” , “Bu kategorideki son ürünler!” Pavlov’un zili gibi bu zeki cümleler gerçeklik algımızı etkileyerek var olmayan bir kıtlık bilinci içine girmemize neden olup anlık dürtülerle alışveriş yapmamızı sağlıyor. Tabii ki sezon sonu indirimi nedeniyle aldığınız o elbise size %70 fiyat avantajı sağlayacaktır. Ama o elbiseyi almazsanız paranızın size kalacak %100’ünü de düşünmeniz gerekir.

İzleme Önerisi: Satın almayacak mıyız?


23. Gün: Eşya değil deneyim hediye edin. : Bu sene bir değişiklik yapıp eşya yerine deneyim hediye etmeye ne dersiniz? Böyle bir durumda verdiğiniz hediye ne kadar daha anlamlı olur sizce? Deneyim konusu değerlendirmeye değer bir konu. Konser biletleri, evde hazırlanmış bir yemek, bir tiyatro oyunu ya da müzikale bilet, masaj, bir festivale gitmek, hep istediğiniz bir mekana (restoran, bar vs) gitmek, bir tatile çıkmak… Sevdiğiniz birine verebileceğiniz diğer deneyim bazlı hediyeler neler olabilir? Beraber yaşanılan deneyimler kişiler arasındaki bağı pekiştirir. Siz de bu tarz hediyelerle muhtemelen beraber vakit de geçirerek ilişkinizi daha sağlam hale getireceğinizi düşünmez misiniz?


24. Gün: Ivır zıvır çekmecenizi sevin ama onu dağıtmayın. : Hepimizin ıvır zıvır eşyalarını koymak için bir alana ihtiyacı vardır. Ama bu alanın illa ki dağınık, yorucu bir çekmece olması gerekmez. Size şöyle bir fikrimiz var: sadece bir tane ıvır zıvır eşyanızı koyduğunuz çekmeceniz olsun ama her 3 ayda bir onu elden geçirin, atılacak kağıtları, artık işe yaramayan eşyaları içinden ayıklayın. Belki o zaman onu ıvır zıvır çekmecesi olarak değil de düzenleme çekmecesi olarak anabilirsiniz. Ne dersiniz 3 ayda bir temizleme koşuluyla böyle bir çekmece işinize yarardı değil mi?


25. Gün: Daha aza sahip olduğunuz bir hayat kendiliğinden derli topludur. Yeterince sadeleştiğinizde hayatı yönetmek çok daha kolaydır. İster eviniz, ister aracınız isterse ilişkileriniz olsun hayatınızı iyileştirmeyen, geliştirmeyen şeylerden uzaklaştığınızda hayat daha idaresi kolay ve dolayısıyla keyifli hale gelir.


26. Gün : Sade bir hayat, daha sağlıklı bir hayattır: Sadeleşme genel olarak materyal eşyalarla başlar. Dağınıklıktan kurtulunduğunda bu sadeleşme hayatımızın diğer alanlarına da yansır. Beslenmemiz gibi. Sağlığımızı iyileştirmek kolay olmayabilir ama sadelikle rahat bir şekilde olabilir. Bizler sade insanlarız, basit hayatlar sürüyoruz, bu her zaman çok kolay olmasa da karmaşıklık içermiyor. Siz de daha sade bir beslenmeye rahatlıkla geçebilirsiniz; paketli gıdaları azaltabilir, taze yiyeceklerin beslenmenizdeki oranını arttırabilir ve mümkünse lokal ve mevsimindeki gıdalara yönelebilirsiniz. Hayatınıza biraz daha hareket katmak isterseniz yürüyüş katabilir, asansör yerine merdiven tercih edebilirsiniz. Hepsi de çok basit değil mi? Ama hiçbiri kolay değil: )


27. Gün: Çok azdır, daha çok eşyaya sahip olmak bizi azaltır. Daha çok eşya, plan, aktivite… bunlar sevdiklerimizle geçireceğimiz daha az zaman, deneyimlerimize harcayacağımız daha az para, sağlığımıza göstereceğimiz daha az özen demektir. Yani, daha az kendinden ve hayattan hoşnutluk, daha az mutluluk, daha az değer, daha az anlam… Diğer bir anlamda daha çok eşya; bizim için anlamı olan her şeyden daha aza yer olması demektir.


28. Gün: Bir kere sadeleştikten sonra, buna devam edin: Bu öneri, beraber ilerdiğimiz 4 haftalık serüvenin son önerisi ama bu sadeleşme yolculuğunun bittiği anlamına gelmiyor. Sadeleşme bir varış noktası değil, yolculuğun ta kendisi. İstenilen sadeliğe ulaştıktan sonra artık bu sadeliği minimalist hayat standardını korumak için daha çok sorgulamalıyız. Bu yolculuğa benimle çıktığınız için teşekkür ederim. Tekrar hatırlatmak isterim ki bu seriyi theminimalists’ten bize uyarladım. Çok güzel dönüşler oldu. Bir sonraki seri ne olabilir düşünmeye başladım bile. Sizin de önerilerinizi bekliyorum. 



18.065 görüntüleme5 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page