top of page
  • Yazarın fotoğrafıHale Acun Aydın

Minimalizm 101: Kıyafetleri eliyoruz

Bugün size Sadeleşmenin 101’i diyebileceğimiz dolap sadeleşmesi ile yani kıyafetlerimizle başlamak istiyorum.



'Öncelikle neden bu kadar çok kıyafetimiz var?' onlara bir-iki başlık altında bakalım istiyorum.

Ondan sonra onları nasıl sadeleştirmeliyiz? Hangi aşamalardan geçmeliyiz? Neler yapmalıyız sadeleşirken? Ve en sonunda da kendi stilimizi oluştururken bakmamız gereken bir iki püf noktasından bahsetmek istiyorum.


Yazıya geçmeden önce ben okumam izlerim / dinlerim diyorsanız yazıya ait video şudur:


Öncelikle neden bu kadar kıyafetimiz var onunla başlayalım. Sanırım birincisi tüketme arzusu. Bize dayatılan al,al…. Sürekli bir indirim var. Kıyafetler biliyorsunuz eskiden en fazla 4 sezon olurdu. Hatta 2 sezon yazlık-kışlık. Şimdi ise 15 günde bir kıyafetler değişiyor ve bu döngüyü kurtarabilmek için sürekli üretim yapılıyor ve elde kalan ürünler çeşitli kampanyalarla sürekli size tekrar tekrar pazarlanıyor. Bunun etkisiyle de çoğu zaman tamamen o şeyin ucuz olmasının getirdiği heyecanla daha fazla alışveriş yapabiliyoruz. Bu yüzden birinci sebep tamamen alım dürtüsü diyebiliriz. (Hızlı moda konusu için tıkla)


İkincisi: Hayatımız değişiyor, öğrenci oluyoruz, çalışmaya başlıyoruz. Daha hareketli yaşamlardan daha durgun yaşamlara geçiyoruz. Evleniyoruz, çocuk sahibi oluyoruz. Yaşam stillerimiz bizim vücudumuzu da etkiliyor. Kilo verebiliyoruz, kilo alabiliyoruz. O yüzden dolapta her zaman -genelde kilo alınca pek değil ama- kilo verince giyerim dediğimiz bir sürü kıyafet oluyor. Hatta bırakın eski kıyafetleri, yeni kıyafetleri o kafamızdaki imaja göre alıyoruz. Beş kilo verince bunu giyerim, şu kiloya inince bu kıyafeti giyebilirim. Bu elbise çok güzel, fiyatı da çok iyi. Ben bunu alayım, zamanı gelince giyerim gibi. Onlar da dolabımızda kimi zaman etiketleriyle, bazen senelerce beklemeye mahkum kalıyorlar.


Başka bir neden kendimizi tanımamak. Bizim neremizi öne çıkartmak lazım? Boynumuz mu güzel, belimiz mi ince, kalçamız mı geniş? Nedir, neyi kapatmalıyız, neyi açmalıyız? Bize ne renk gidiyor, ne ne ile yakışır? Bunları hiç düşünmeden alışveriş yapmışız. Ayakkabı almışız, ayakkabı tek başına çok güzel ama beraber giyebileceğimiz bir tane pantolon yok mesela. Böyle durumlarda kendimizi ya da hayatımızı tanımamak..


Benim çok ciddi giyinmem gereken bir işim var ama ben gidip gidip sürekli renkli tişörtler alıyorum ya da yazılı tişörtler alıyorum. Hayatımın büyük bir kısmı işte geçiyor. Hafta sonu giyebileceğim tişört sayısı kısıtlı ama hala çok sevdiğim için sürekli o tişörtlerden alıyorum. Ne oluyor benim o tişörtlere dolabımda %10 ihtiyacım varken %50’si tişört mesela -abartıyorum şu an sayıları-.


Bir de tabi ayıp olur diye tuttuğumuz şeyler var. Kimi zaman bir doğum gününüzde size bir şey hediye geliyor. Diyelim değişim kartı yok ya da değişim kartı varsa bile ‘'O kadar düşünmüş bana almış, bunu şimdi değiştirsem ayıp olur.’' diye düşünüyoruz ama kıyafetin kolları sıkıyor ya da size hiç uygun değil. Siz dantel sevmezsiniz yakası dantelli gibi. Ya da bir adım ötesi el emeği bir kıyafet. Çok güzel örmüşler size güzel bir atkı, şal ya da bir kazak. Giymeyeceksiniz ya da siz zaten başka tarz, başka renkler seviyorsunuz. Sırf ayıp olmasın diye onu tutuyorsunuz, vermeye kıyamıyorsunuz. Belki de benim gibi terzi bir anneniz varsa size kıyafetler dikiyor mesela. Sizle anlaşıp diktikleri çok güzel, hiçbir sıkıntı yok ama bazen diyelim kendi zevkine göre kumaş seçip alıyor ve dikiyor. Onlar sizin dolabınızda giyilmeden ne yazık ki duruyor.


Bu tarz benzer nedenlerden bu kıyafetler toplanıyor ve bir bakıyorsunuz dolabınızı açıyorsunuz. Bir askıda üç gömlek üst üste, pantolonlar artık askılardan sarkıyor. Evet, artık dolabınız isyan ediyor. Dolapta tişörtlerinize bakıyorsunuz, tişörtler artık üst üste duramıyor der top olmuşlar ya da sıkıştırılmaktan ütüleri bozuluyor. Ütüleyip kaldırsanız da fark etmiyor.

Yani dolap/gardırop artık diyor ki: ‘’Beni sadeleştir.’’


Peki….O zaman ne yapacağız?


Genelde 3 kutu yapın derler.Biri verilecekler/satılacaklar, biri kalacaklar, biri de artık çöp haline gelenler.


Bunu ben en son okuduğum ‘curated closet’ kitabından ilhamla daha büyütmek istiyorum.

Çünkü bu kadar katı veya dar 3 kategoride bırakalım istemiyorum.


Birincisi: Baktınız diyelim kilo yüzünden tuttuğunuz kıyafetler... Kendinize orada bir sınır koyun. Bence beş kilo ideal +/- 5 giyebileceğim kıyafetler bunlar. Geri kalanını artık ayırıyorum. Onları artık bağışlayabilirsiniz, kıyafet kumbaraları var ya da çevrenizde kıyafet alan dernekler olabilir. Bildiğiniz, kendiniz verebileceğiniz kişiler olabilir ya da satabilirsiniz.

İkinci el platformları çok fazla. Biliyorsunuz ‘modacruz, letgo, tarz2…’ bunun gibi siteler var. Freecycle mail gruplarından verebilirsiniz.


Bir de saklanası özel kıyafetler var. Özellikle de ben kendim için bu kadar duygusal değer biçtiğim eşyam yok ama mesela çocuğunuz varsa ilk ayakkabısı, ilk bodysi, ilk tulumu gibi bunları saklamak istiyorsanız kendinize bir sınır belirleyin. Diyelim bir kutunuz olsun. Diyin ki : ‘’Evet, bu kadar eşyasını saklayabilirim.’’ Yıllar içinde bana o güzel günleri hatırlatacak, kokusunu hala seneler sonra koklayabileceğim ya da kendinize dair ‘’Bu benim mezuniyet kepim, bunu saklamak istiyorum.’’ gibi. Bunlar için kendinize bir limit belirleyin, bir sınırınız olsun, orayı aşmayın.


Bu sınırda kaldığınız zaman evet anıları saklayabilirsiniz ama kendinize bir sınır koymadığınız zaman gerçekten bunun bir sonu olmuyor.


Bir de çöp klasmanına giren şeyler var. Bunlar ne olabilir? Mesela iç çamaşırları, sizden başka birine verilemeyecek şeyler ya da çoraplar. Böyle hijyen kıyafetleri diyebiliriz.

Spor kıyafetleri genelde ikinci el pek olmuyor çünkü onları giyip giyip sürekli terlediğiniz, yıkandığı için belli bir yerden sonra gerçekten deforme oluyorlar. Bunları geri dönüşüme verebilirsiniz ya da çoraplar, -bazı yırtık/yıpranmış diyelim- t-shirtlerin bir kısmını projeler için kullanabilirsiniz.


Benim çok sevdiğim çoraptan kukla yapma önerisi var ya da tişörtlerden çanta yapabilirsiniz, tişörtleri kesip kesip, onları tığ ile örüp bardak altlığı ya da çöpsüz yaşam, sıfır atık bunlara inanıyorsanız ve uygulamak istiyorsanız tişörtlerden parça kesip mutfak bezi yapabilirsiniz ya da dediğim gibi örüp mutfak süngeri yapabilirsiniz, bulaşık süngeri yapabilirsiniz. Yani ‘upcycle’ dediğimiz ileri dönüşüm şeylerine kullanabilirsiniz.


Bir de bu kıyafetlerden ayrılma denemesi yapacaklarınız var. Kıyafete bakıyorsunuz, rengi çok sizin renginiz değil sanki ama zamanında da severek almışsınız. O zaman ona bir şans veriyorsunuz. Ne yapabilirsiniz? Ya bir kutuya koyup kaldırabilirsiniz -bu ayrılma denemesi yapacaklarınızı- üzerine kendinize bir hatırlatma koyup, ‘’Bunu 5-6 ay açmayacağım.’’ diyip, o kadar dönemde gerçekten onu kafanızdan atabilirsiniz. Bu dönemde bu kıyafetlere hiç ihtiyacınız olmadıysa zaten ayrılmanızda hiçbir sıkıntı yok demektir. Ama ihtiyacınız oldu, ’’Benim bir tane mavi süveterim vardı ya da kırmızı bir çorabım vardı, çok da seviyordum. İşte şu kıyafetle de gider.’’ diyorsanız oradan onları alıp dolabınıza geri koyabilirsiniz.


Ya da emin olmadığınız kıyafetleri -benim yöntemim- sürekli giymeye çalışın. Bir tane gömleğiniz var emin olamıyorsunuz. Seviyor muyum, sevmiyor muyum? Onunla sürekli kombin yapmaya çalışın, onu giymeye çalışın. Baktınız ki olmuyor, her giydiğiniz de sizi mutsuz ediyor ya da daha üstünüze giydiniz sokağa bile çıkmadan çıkartmak istiyorsunuz o zaman zaten o kıyafetin dolabınızda yeri yok demektir. Bir de tabi ki tadilat gerektiren parçalar var.


Dolabınızı sadeleştirmek istiyorsanız eğer yapmanız gereken şeylerden biri de gerçekten bir gününüzü ayırıp, o dolaptaki her şeyi çıkarıp, tek tek üzerinizde denemek.


Çünkü dolapta bir yerden sonra o kadar çok kıyafet birikiyor ki hangisi üzerinize oluyordu ya da bu dönemde vücudunuzda bir değişiklik olmuş olabilir, artık giydiğinizde bir potluk yapıyor mu yapmıyor mu, bunları görmek adına kıyafetleri tek tek denemenizde hatta hazır giymişken bu gömlek bu pantolonla olur, bu tişörtü bu etekle giyerim gibi o kombinleri yapmakta da fayda var.


Burada kendinize şu soruyu sorun: Bir kıyafet parçası

-diyelim bir tişört- en az 3 farklı şeyle eşleşebiliyor mu? İki farklı pantolon ya da bir şortla gibi onlara da bakın.


Tabi ki her zaman ‘star parça’ denen özel şeyleriniz vardır. Sadece bir şey ile giyilir ya da tek başına çok güzel ya da öne çıkan bir elbisedir. Onlar istisna ama dolabınızdaki kıyafetlerin diyelim ki %10'u böyle olmasın, bu yüksek bir oran. Bu kadar çok tekil parçanız olursa bir yerden sonra dolabınızda birbiriyle kıyafetleri eşleyemezsiniz ve yine dolabınız şişmeye başlar.


Bunların hepsini ayırdıktan sonra dolabınızda geri kalan parçalar oluyor. Şimdi bir dolabınızı inceleyin bu noktada. Baktınız, sadeleştiniz, verdiniz, ileri dönüşüm projeleri yaptınız, tadilatta gidip geri gelenler oldu. Dolabınız o haliyle sizi mutlu ediyor mu? Burada da kendinizi tanıma kısmı geliyor. Sizin stiliniz ne, sizin hayat biçiminiz ne, size nasıl kıyafetler gerekiyor?


Oturup orada artık bir sorgulama yapmak gerekiyor. Burada iki tane önemli şey var:

Birincisi sizin stilinizi belirlemeniz. Bu kadar çok sadeleşme hareketinde eşyaları giydiniz, çıkardınız, baktınız renklerine. Orada zaten bir fikriniz olmuş olacak. Ne seviyorsunuz, size -bu kadar çok kıyafet giyince- ne yakışıyor, ne yakışmıyor? Bu sizi biraz besleyecek zaten.

Bir ilerisi de mesela Pinterest’e girip -kapalı da bir pano oluşturabilirsiniz, açık da olabilir- beğendiğiniz parçaları oraya kaydedebilirsiniz. Kaydedin, bir ayınızı buna ayırın. Ara ara girin, beğendiğiniz şeyleri, kombinleri tek tek parçaları oraya koyun. Ondan sonra -diyelim bir ayın sonunda- oradakilerle dolabınızdaki kıyafetleri bir düşünün. Belli bir tarza doğru gidiyor musunuz? Sizi çizgililer, kareliler ya da uzun elbiseler mi cezbediyor? Orada anlık alımlarınızı değil de biraz vaktiniz olsa, düşünecek olsanız sizin ne almak istediğinizi anlamaya çalışın. Panolara baktınız, dolabınıza baktınız. O noktada artık eksiklerinizi çıkarın. Mesela benim için bir adet güzel bir kot pantolon bir dolabın olmazsa olmazı. Çünkü günlük hayatımda da çok kullandığım bir parça ama diyelim ki ben dolabımı sadeleştirirken bir kısmını eskidiği için, bir kısmını artık olmadığı için eledim ve elimde hiç kot pantolon kalmadı. Böyle parçaları -diyelim bir kot bir mont gibi- çıkarın, listeleyin ve o liste doğrultusunda yavaş bir şekilde alışveriş yapın


Lütfen bundan sonraki bütün alışverişlerinizde:

1- Kıyafetlerinizi deneyin,denemeden hiçbir şey almayın.

2- Kıyafetin etiketini okumayı bir alışkanlık haline getirin.

Ne kadarı pamuk ya da ne kadarı yün, polyester, akrilik..?


Birazcık etiket okumaya başlayınca zaten beğendiğiniz birçok parçayı daha böyle askıda geri bırakacaksınız. Çünkü dışarıda penye görünümlü ya da yün görünümlü ne kadar çok polyester, akrilik vs. eşya olduğunu göreceksiniz ve bir kere artık bunun bilincine varınca bunları giyinmekten hoşlanmamaya başlayacaksınız. Çünkü onlar sizi terletecek, rahatsız hissettirecek.


Daha önce belki de ‘’Niye bu kadar çok terliyorum?’’ diye anlam veremediğiniz şeylerin kıyafetin kumaşından olduğunu anlayınca daha bilinçli alışveriş yapmaya başlayacaksınız.

Sadeleşirken bir handikap da çok para verdiğimiz kıyafetler oluyor. Diyelim çok güzel bir çift ayakkabı almışsınız, hatta belki online alışverişten aldınız. Geldi, ayağınız biraz sıktı, ‘önemli değil’ dediniz, değiştirme süresi geçti ve o sizin dolabınızda kaldı. Ya da ayağınıza uyması ile ilgili hiçbir sıkıntı olmadı ama hiçbir şey ile giyemiyorsunuz, rengi çok alakasız bir renk. Hiçbir kıyafetinizle olmadı ve öyle dolapta duruyor. Bir yandan da aklınızın hep bir köşesinde ‘ben buna çok para verdim’ düşüncesi var.


Artık olan olmuş. Lütfen buna takılmayın ve onlarla da vedalaşmayı bilin. Çünkü artık orada gerçekten zarar alınmış bir kere. Sadece bundan sonrasında aldığınız her eşyada dolabınızı bir göz önünde bulundurun. Zaten kıyafetlerinizi azalttığınız zaman, dolabınızın da stilini daha iyi aklınızda tutacaksınız. Bileceksiniz, ‘benim dolabım daha pastel tonlarda ya da ben çok canlı renkler seviyorum’ diye.


Öteki türlü dolabınız tıka basa dolu olduğunda, tabi ki herhangi bir şeyi elinize aldığınızda belki dolabınızda aynı şeyi bile alıyor olabilirsiniz. Sizin evinizde üç tane beyaz tişört vardır. Siz gidip dördüncüyü alırsınız modelini beğendiniz diye ama aslında zaten sizde ondan fazlasıyla vardır ama dolabınız belli bir sayıya indiğinde, neye ihtiyacınız olduğunu bildiğinizde daha bilinçli daha yerinde alışveriş yapmış olacaksınız.


Son önerim de bu işi en pratik yoldan çözmek isteyenlere.

‘’Benim buna vaktim yok, oturup bir günümü buna ayırmak istemiyorum’’ ya da ‘’sıkılıyorum’’ diyorsanız eğer yapmanız gereken kıyafetlerinizin hepsini askıya ters bir şekilde asmak ya da zaten kıyafetleriniz asılıysa sadece terse döndürün hepsini ve sadece giydiğiniz kıyafetleri tekrar dolaba koyarken askıya düz şekilde koyun. Dolayısıyla bir hafta, on gün ya da bir ay sonunda dolabınıza baktığınızda kimi kıyafetlerin giyilmiş, düz şekilde olduğunu göreceksiniz. Kimisi de hiç ellenmemiş, ters durumda duruyor olacak. Bu da size hangi kıyafetleri daha günlük olarak giydiğinizi/ihtiyaç duyduğunuzu, hangilerine hiç bakmadığınızı gösteren çok basit bir eleme sistemi olacak.


Bu elemeyi yaptıktan sonra da daha kısa bir vakitte hiç ellemediğiniz kıyafetleri çıkartıp, onlara tek tek bir alıcı gözüyle bakarak onları da sadeleştirebilirsiniz.



5.018 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page